27 Aralık 2012 Perşembe

Turist 2010


Vizyon Tarihi: 10 Aralık 2010
Yönetmen: Florian Henckel von Donnersmarck
Senarist: Florian Henckel von Donnersmarck, Christopher McQuarrie
Süre: 103dk
imdb puanı: 5.6

Oyuncu Kadrosu:
Angelina Jolie(Elise Clifton-Ward), Johnny Depp(Frank Tupelo), Paul Bettany(Ajan John Acheson)

Benim Puanım: 6.5


Filmin özeti ve filmle ilgili düşüncem:

Hikaye şudur; kırık kalbinin acısından kurtulmak için İtalya’ya giden Amerikalı bir turist, Frank’in etrafında şekilleniyor.  Olağanüstü bir kadın olan Elise’nin yoluna çıkmasıyla işler değişir.  Ancak Elise’nin onunla karşılaşması aslında tesadüf değildir.  Arka planda Venedik’in nefes kesen manzaraları eşliğinde Frank,  bir ilişkinin ardından koşarken aslında etrafında tehlikeli entrikaların döndüğünü fark eder.

----------------------------------------------------
Açıkçası filmi bir yere koyamadım. Johnny depp olunca bir romantik film olsa güzel olurdu diyorsunuz ama film romantik bir film değil. Angelina Jolie olunca Tomb Raider’dan kalma bir aksiyon vardır diyorsunuz ama aksiyon filmi değil. Hepsinden bir parça barındırıyor ancak hiçbirini tam olarak karşılamıyor. Filmin son sahnesi olmasa vasat bir filmdi benim için. Ama o son sahne bir anlamda filmi kurtarmayı başardı diyebiliriz.

Oyunculuklar iyi gibiydi. Bir makas eller ya da karayip korsanı kadar olmasa da Johnny depp’in oyunculuğunu beğendim. Angelina, oyunculuğunun hakkını veren isimlerden. Depp’e göre mimikleriyle daha çok şey anlatıyor.

Filmin en güzel yanı ise Angelina Jolie’nin muhteşem endamının yanı sıra film harika bir Venedik manzarası sunuyor bizlere. Harika bir şehirmiş, Sular altında kalmadan görmek istiyorum o yüzden muhakkak gideceğim yerler arasında zirveye not ettim.

Kısaca çok iyi bir film değildi fakat sıkılmadan izlediğimde bir gerçek. Bence izleyin Angelina ve Johnny ile Venedik çok güzel. İyi seyirler..

Filmden güzel bir diyalog:

Elise: Hadi beni akşam yemeğine davet et.
Frank: Akşam yemeğine gitmek ister misin?
E: Kadınlar, kendilerine soru sorulmasından hoşlanmazlar.
F: Akşam yemeğinde bana katıl.
E: Fazla iddialı.
F: Akşam yemeğine gidiyorum. Canın isterse Gelirsin.


Cehennem Melekleri 2 - 2012


Vizyon Tarihi: 17 Ağustos 2012
Yönetmen: Simon West
Senarist: Richard Wenk, Sylvester Stallone
Süre: 103dk
imdb puanı: 7.0

Oyuncu Kadrosu:
Sylvester Stallone(Barney Ross), Jason Statham(Lee Christmas), Jean-Claude Van Damme(Vilain), Bruce Willis(Church), Arnold Schwarzenegger(Trench)

Benim Puanım: 8.2


Filmin özeti ve filmle ilgili düşüncem:

Cehennem melekleri intikam için bir araya geliyor. Bay Church için oldukça basit bir işi aldıktan sonra, Expendables’ın plânları yanlış gider ve içlerinden biri, rakip bir paralı asker olan Jean Vilain tarafından öldürülür. Expendables, yeni üyeleri Billy the Kid ve Maggie ile ölümcül bir silâhı durdurmak ve kardeşlerini öldüren caniden intikam almak için düşman bölgesine doğru yola çıkar.

----------------------------------------------------

“Bu kadro patates doğrasa bile izlerim..”

Oyuncu kadrosunu yazarken dahi heyecanlanıyorum. Öncelikle herkesin hangi filmi izleyeceğini ilk sorduğu yer imdb’dir. Bu filmin imdb notunun düşmesinin sebebini, ben bu kadroyu gören herkesin beklentisini aşırı yüksek tutmasından kaynaklandığını düşünüyorum.
Şunun farkında olmalıyız ki kadro 40 yaş üstü ve daha fazlasını beklemek abartıya girer ve bence filmin sonunda Arnold’un söylediği cümle bunu gayet net açıklıyor.

Ben ilk film daha güzeldi eleştirilerine katılmıyorum. Açıkça söylemek gerekirse ben ilk filmde Bruce Wills ve Arnold’u çok fazla göremediğim için çok fazla tat alamadım. Bu filmin en büyük avantajı da bu ikisi de aksiyonun tam ortasına giriyor. Biraz komedi tarafında olmaları da çok tadında olmuş. İşin içine bir de hiç beklenmedik bir anda Van Damme girince film tadından yenmeyecek bir hale geliyor.

Benim birde şu dikkatimi çekti. Amerika dışında yaşayanların hepsi köylerde yaşayan, aciz, bir kötü adam tarafından eziyete maruz kalan insanlar olarak gösteriliyor ve bir otoritenin bulunmadığı bu yerlerde başrol oyuncuların da  kurtarıcı rolünde olmaları bana Amerikan demokrasisinin küçük bir piyesini hatırlattı.

Çok fazla üzerine konuşulacak bir film değil. Rambo yıllara meydan okurcasına ben daha buradayım diyor. Statham’da yeni Rambo olma yolunda ilerlemiş görünüyor. Jet Li’nin de olmasını dilerdim. Tek başına olan filmlerini keyifle izlediğimiz kahramanların takım halinde bulunduğu bu görsel şöleni kaçırmamanızı tavsiye ediyorum. İyi seyirler..

Filmden küçük bir anı:

+ Bruce Wills, Sylvester’a hediye ettiği uçağı gösteriyor..

Sylvester: O şey müzeye ait olmalı.
Arnold: Hepimiz öyle.

Takip 2 - Taken 2 2012


Vizyon Tarihi: 5 Ekim 2012
Yönetmen: Olivier Megaton
Senarist: Luc Besson, Robert Mark Kamen
Süre: 92dk
imdb puanı: 6.4

Oyuncu Kadrosu:
Liam Neeson (Bryan Mills), Maggie Grace (Kim), Famke Janssen (Lenore)

Benim Puanım: 5.5


Filmin özeti ve filmle ilgili düşüncem:

İlk filmde Liam Neeson'ın kızını kaçıran ve yine Neeson tarafından öldürülen çete elemanlarından birinin babası, bu sefer intikam için iş ve tatil için İstanbul’a gelen Neeson'ı ve karısını kaçırıyor. Emekli CIA ajanı Bryan Mills de bu sefer kızının yardımıyla bunu yapanları tek tek avlayacak...

----------------------------------------------------

Kusura bakmayın yazıyı biraz uzatacağım. Filmi izlemeden birkaç yorum okudum tabiyki hepsi bizi Arap ülkesi gibi göstermişler eleştirileri. Açtım ve izlemeye başladım. Öncelikle söyleyeyim film İstanbul filmi değil, Eminönü filmi.

Başta eleştirilere katılmadım. Çünkü olmayan bir şeyi göstermemişler Asya ve Avrupa’yı ayıran boğazımız nasıl gerçekse kültürümüzdeki Çarşaflı kadınlar, Eminönü, Mahmutpaşa gibi yerlerde bir o kadar gerçek.

Sonra izledikçe keyifte almaya başladım. Çünkü gerçekte olmadığı kadar çok Türk bayrakları vardı arka planda. Amerikan bayrağına alışkın olan bir toplum için şaşırtıcı ve güzeldi :)

Türk filmlerinde dahi olmayan ezan sesine de yer vermişler. Amerikan filmlerinin beynimize nasıl işlediğinin bir göstergesi bence bu film kendi kültürümüze ne kadar yabancı olduğumuzu görüyoruz.

Fonda çalan Belkıs Özener’den “Ben olayım sevgilim” şarkısı dahi her şey Türkiye’yi anlatıyordu. Bryan ile kızının vapur sahnesi, Asya ve Avrupa’yı anlatması sırasında göğsüm kabardı ve gerçekten bazı doğal değerleri unuttuğumuzu farkettim.

Fakat gelelim insanların kafasında kod oluşturmaya.

1. İkinci bombayı patlattığı sahne hoşuma gitmedi. Normalde orada bir kadının olmaması gerekiyorken başörtülü bir kadının olması ve yere düşmesi bana fazlasıyla bilinçli yapılmış hissi uyandırdı.

2. Megan ve Toyota marka taksiler varken normal hayatta dahi görmemiz nadir olan Eski Mercedes taksiyi kaçırması da geri kalmışlığı vurgulamak içindi sanırım.

3. Murat 124 ü polis arabası olarak kullanmaları ise bana göre son nokta olmuş. Resmen içler acısı bir durum, daha kötüsü olamazdı. O kadar emin söylüyorum ki Türkiye’de bu marka bir polis arabası daha bulamazlar.

4. Her sahnede külüstür arabalar ve çarşaflı kadınlar var. Tarafsız bir gözle izliyorum ama yeter be kardeşim! Türkiye hakkında hiçbir bilgisi olmayan biri şu filmi izleyince ülkeye gelmekten vazgeçer. Benim ülkem bu değil dedim. Ayrıca hiçbir büyükelçilikte bu kadar fazla asker olacağını düşünmüyorum.

BİR DE ŞU GÖZLE BAKIN:

Sadece şunu düşünün Mercedesi değil de arkasındaki Megan taksiyi alsaydı. Polisler hiç kullanmadıkları Muratla değil de; hep kullandıkları Fiat dobloları hatta İstanbul polislerinde epey fazla olan Nissan jukeleri ile takip etselerdi, Çarşaflı kadınların yanına bir iki de gerçekte olan açık bayanlardan koysalardı..
Beyninizde geri kalmışlık görüntüsü oluşabilir miydi?

Oyunculuklardan ve filmin sonundan bahsetmiyorum. Fonda çalan eğlenceli müzikle, daima gülen insanların bulunduğu Los Angeles’ta kumsalda dondurma yiyerek bitiyor.

Film bitince aklıma bir soru takıldı Acaba bu ezan sesi ve Türk bayraklarını sürekli arka planda göstermelerinin ve ön planda da geri kalmışlığın sergilenmesi Türkiye işte böyle bir yeri insanların kafasına oturtmak için mi? Cevabı size bırakıyorum.

Bunların hepsini bir kenara bıraksam dahi filmin tutarsızlığı, 92 dakika da beni çeken sadece 10 dakikalık bir kovalamaca sahnesinin olması, Avrupa yakasında otelden atılan bir el bombasının Anadolu yakasından duyulmasının imkansızlığı. ABD büyükelçiliğinin ben dekorun bir parçasıyım diye bağırması benim gözümde filmin vasatın altında olmasını sağladı. İzlemeyin demiyorum izleyin ve herkese izlettirin ki ülkemizin yabancı eller tarafından yanlış tanıtılmasına engel olun. İyi seyirler..


Willkommen in Deutschland - Almanya'ya Hoşgeldiniz 2011


Vizyon Tarihi: 4 Kasım 2011
Yönetmen: Yasemin Samdereli
Senarist: Yasemin Samdereli, Nesrin Samdereli
Süre: 101dk
imdb puanı: 7.2

Oyuncu Kadrosu:
Vedat Erincin (Hüseyin Dede), Lilay Huser (Fatma Nine), Aylin Tezel (Canan), Rafael Koussouris (Cenk)

Benim Puanım: 7.9


Filmin özeti ve filmle ilgili düşüncem:

Ben kimim ve neyim – Almanmı yoksa Türkmü?” Bu soruya altı yaşındaki Cenk ikilem arasında kaldığı için kendisine soruyor. Kimse onu futbol takımına almak istemiyor. Ne Türkler ne de Almanlar. Cenk’i teselli etmek için 22 yaşında olan kuzeni Canan dedeleri Hüseyin’in hikayesini anlatıyor. 60’li yılların sonunda bir Türk işçisi olarak Almanya’ya gelmiş, sonra da eşini ve çocuklarını yanına aldırmış. O zamandan bu yana çok zaman geçmiş ve Almanya onların yeni vatanı olmuş. Bir akşam aile fertleri hep bir arada iken Hüseyin bir konuşma yapar. Onlara Türkiye’de bir ev aldığını ve herkesle birlikte es vatanlarına gitmek istediğini söyler. Yalnız birilerinin aklında bir soru işareti oluşur: Benim gerçek vatanım neresi? Fakat tepkiler fayda etmez, sonunda bütün aile Türkiye’nin yolunu tutar. Yolculuk hatıralarla, kavgalarla ve barışla başlar. Ama bu yolculuk hiç beklenmedik biçimde değişir…

----------------------------------------------------

Yasemin ve Nesrin Şamdereli kardeşlerin birlikte yazıp yönettiği film Almanya'da yaşayan Türk göçmenlerin neredeyse 50 senedir yaşadıkları kimlik bunalımı, asimile olma, entegrasyon ve uyum sorunlarını beyaz perdeye mizahi bir dille taşıyor.

Profesyonel açıdan detaylara bakacak olursak; Ailenin nereli olduğu tam belirtilmiyor. Bu da beni daha çok cezbetti ve bulmaya çalıştım. Plaka 47 Mardin’de geçiyor ama İzmir de çekilmiş, Almanya dan göç ederken köyden değil, deniz gören gelişmemiş bir mahalleden göç ediyorlar fakat filmin sonunda gittikleri yer bir köy ve dağın başında. Filmin başında Canan güneydoğudan olduklarını söylerken filmin sonunda Cenk’in öğretmeni Cenk’i Kuzeydoğu Anadolu’ya koyuyor.

Canan seslendirme yaparken Leyla teyze diye bahsettiği karaktere anne diyor ortada bir karmaşıklık var.

Tüm bunları bir kenara bırakırsak filme bayıldım. Bu konu üzerine hiç film yapılmadı. En büyük sorunlarımızdan biri sistemsiz, başına buyruk, öğretmensiz, din adamsız Almanya’ya gönderilen Türkler’in yaşadığı asimile sorunuydu. Herkesin bir yerden bir Almancı tanıdığı vardır. Tatile geldiklerinde yaşadığımız iletişimsizliği birebir gözler önüne seriyor. Belki de gurbette yaşayan biri tarafından çekilmeseydi bu kadar iyi anlatılamazdı.

Oyunculuklar, senaryo her şey mükemmel. Vedat Erincin harika oyunculuk çıkartmış. Aylin Tezel’in ağzından da bir kelime olsun Türkçe duymak isterdim açıkçası. Kesinlikle bütün Türklerin izlemesini şiddetle tavsiye ediyorum. İyi seyirler..


Filmin sonundan bir kaç not:

+ Bilge bir adam kimiz ya da neyiz sorusuna şöyle cevap vermiştir:

Biz, bizden önce olan her şeyin, gözümüzün önünde yaşanılan ve bize reva görülen şeylerin toplamıyız. Biz, varlıkları kendi varlığımızı etkileyen ve bizimde onların varlığını etkilediğimiz insanlar ve şeyleriz. Biz, bizden sonra olan ve biz gelmemiş olsaydık var olamayacak olan her şeyiz.

+ İşgücü çağırdık, insanlar geldi. – Max Frisch

+ Tekrar karar vermek zorunda kalsaydık, sadece Türk işçilerini çağırırdık. – Bir Alman Yetkili



6 Aralık 2012 Perşembe

Ejderha Dövmeli Kız 2011


Vizyon Tarihi: 12 Aralık 2011
Yönetmen: David Fincher
Senarist: Steven Zaillian(Senaryo) , Stieg Larsson(Roman)
Süre: 158dk
imdb puanı: 7.9

Oyuncu Kadrosu:
Daniel Craig (Mikael Blomkvist), Rooney Mara (Lisbeth Salander), Christopher Plummer (Henrik Vanger), Stellan Skarsgård (Martin Vanger)

Benim Puanım: 8.1


Filmin özeti ve filmle ilgili düşüncem:

Mikael Blomkvist, cömert bir gazeteci olmasına karşın, bir tuzağa düşürülmüş ve yanlış bir haberle popüler bir işadamını suçlamıştır. Buna karşın Mikael’in tüm kariyeri adeta alt üst döner. Gazetesi artık onunla çalışma arzusu uyanmamaktadır. Tüm medya peşindedir ve o artık yanlızdır. Elbette onu izleyen Lisbeth’in farkında da değildir; nam-ı diğer “Ejderha Dövmeli Kız”ın…

Mikael, gazetecilik mesleğini bırakıp hapise girmek için adeta gün sayarken, hiç beklemediği bir iş ayaklarına gelir, başına adeta talih kuşu konar. Popüler Vanger firmasının başındaki Henrik Vanger, Mikael’den yıllar önce kaybolan yeğeni Harriet’i bulmasını ve aile geçmişini kitap olarak hazırlamasını istemektedir.
----------------------------------------------------
Öncelikle söyleyeyim Steig Larsson’un kitabından uyarlama olan bu film aslında bir kere daha çekilmiş. Film güzel bir kitle ve başarıyı yakalayınca Amerikalılar işin içine girmiş ve yeniden çekme kararı almış.

Filme gelecek olursak 18. dakikasında film hakkında kafanızda bir bağlantı kuruluyor ve sonraki dakikalarda olayın çözüleceği sahneyi heyecanla bekliyorsunuz. Film, kitapta da olduğu gibi İsveç’te geçiyor. İskandinav ülkelerinin Nokia ve Volvo markalarının fazlasıyla reklamlarını göreceksiniz.

Oyuncuları çok beğendim. Lisbeth harikaydı. Kostümler, oyunculuk bir bütün olarak  mükemmeldi. Daniel Craig genelde bana donuk gelir ama bu filmde epey iyiydi. Martin ve Mikael’in evin altında konuşma sahnesine bayıldım. Martin’in cümlelerine dikkat edin özenle seçilmiş.

Film tahmin etmediğim gibi çözüldü ve beni ters köşeye yatırdı. Bu hoşuma gitti ve beni filme daha çok bağladı. Sonunu nasıl bitireceklerini daha çok merak etmeye başladım. Ama umduğum son burada olmadı ve o kadar güzel ve aksiyonu bol gelişme bölümü sönük bir sonla bitirildi. Belki de bu filmin devamı olacağına ilişkindir.

Yine de kurgusu güzeldi ve uzun olmasına rağmen sıkılmadan izleyebilirsiniz. Gizem ve gerilim sevenlere tavsiye ediyorum. İyi seyirler..