19 Eylül 2012 Çarşamba

Dövüş Kulübü - Fight Club 1999


Vizyon Tarihi: 10 Aralık 1999
Yönetmen: David Fincher
Senarist: Jim Uhls, Chuck Palahniuk(hikaye)
Süre: 139dk
imdb puanı: 8.9

Oyuncu Kadrosu: 
Edward Norton(The Narrator), Brad Pitt(Tyler Durden), Helena Bonham Carter(Marla Singer)

Benim Puanım: 9.5


Filmin özeti ve filmle ilgili düşüncem:

“Dövüş Kulübünün İlk Kuralı: Dövüş Kulübünden Söz Etmemektir.”

Hikaye şudur; Edward Norton bir otomobil firmasında çalışan kronik uykusuzluk sorunu yaşayan kariyer sahibi fakat yalnız bir adamdır. Bir yolculuk dönüşünde evi yanar ve asıl hikaye bundan sonra başlar. Dünyada kendini yalnız ve dışlanmış hissedenlerin oluşturacağı bir kulüp kurar ve buradaki insanlar birbirleriyle dövüşerek bastırılmış duygularını açığa çıkartarak her yumruklarında kendi varlıklarını ispatlamaya çalışarak adeta yeniden özgüvenlerini kazanırlar. Kulüp dünyaya yayılır ve Kıyamet Projesinin temelleri atılır. Ama bir detay bütün filmi tamamen başka bir yöne çekebilir.

----------------------------------------------------

Öncelikle bu film hakkında öğrenmek istediklerinizi buradan takip etmenizi öneriyorum çünkü filmin tek bir noktasını öğrenmeniz filmin tüm sihrini kaçırmanız demektir ve çoğu film sitesindeki yorumlarda bu son söyleniyor.

Bir başyapıt. Biraz Akıl Oyunları tadında bir film. Dibe vurmak nedir derseniz kesinlikle izleyin. Olayı çözünce aslında bu filmin bir dövüş filmi olmadığını tamamen farklı bir yönde ilerlediğinin farkına varıyorsunuz. Bu çok etkileyici. Konusu çok farklı. Oyunculuklar mükemmel. Brad Pitt zirvede oynamış. Edward Norton da müthiş iş çıkarmış. Gerçekten çok etkilendim. Böyle biteceği aklımın ucundan geçmiyordu. Ters köşe olduğuma bu kadar sevinemezdim.

Arabada ters yöne gittikleri ve “ölmeden önce ne yapmak isterdin”, “şimdi ölseydin hayat hakkında ne hissedecektin” repliklerinin olduğu sahne bence filmin zirve noktasıydı.

Sonuç olarak filmden sonra filmin etkisini üzerinden atamıyorsan o film iyidir arkadaş. Herkese tavsiye ediyorum. Dövüş filmi zannedip izlemek istemeyenlere de tavsiye ediyorum. Filmi mutlaka 2. kez izleyin çok fazla detay var. Ben bunları nasıl kaçırmışım diyecek ve Kesinlikle pişman olmayacaksınız. İyi seyirler..

Filmden birkaç güzel söz:

+ Hergün erkenden kalkıp saat 8:30 da işe gidiyorsun.. Sene sonunda çıktığın tatilde şezlong kapmak için 6:30 da kalkıyorsun.. Gerçekten acınası durumdasın.

+ Biz kadınlar tarafından büyütülmüş bir erkek nesliyiz. Başka bir kadının aradığımız şey olduğunu hiç sanmıyorum.

+ Sadece her şeyi kaybettikten sonra özgür kalabiliriz!

+ Televizyonla büyürken Milyoner, Film Yıldızı ya da Rock Yıldızı olacağımıza inandık. Ama olmayacağız. Bunu yavaş yavaş öğreniyoruz. Ve o yüzden çok çok kızgınız.


17 Eylül 2012 Pazartesi

Can Dostum 1997


Vizyon Tarihi: 5 Aralık 1997
Yönetmen: Gus Van Sant
Senarist: Matt Damon, Ben Affleck
Süre: 126dk
imdb puanı: 8.2

Oyuncu Kadrosu: 
Matt Damon(Will Hunting), Robin Williams(Sean Maguire), Ben Affleck(Chuckie Sullivan), Stellan Skarsgard(Gerald Lambeau)

Benim Puanım: 8.9


Filmin özeti ve filmle ilgili düşüncem:

“Yaşayacağın kötü günler, yaşamamış olduğun iyi günleri fark etmeni sağlar.”

Hikaye şudur: Will Hunting MIT üniversitesinde hademelik yapmaktadır. Çok zekidir ancak zekasını doğru kullanamaz. Kavgacıdır ve hapse düşer. Tek kurtulma şansı Will’in yeteneğini fark eden profesörle birlikte matematik çalışmak ve bir saat terapi görmektir. Profesör bu zekayı kullanarak bir matematik dahisi yapma peşindedir. Terapist ise onu kendi istediği şeyi yapması için yönlendirmektedir.

----------------------------------------------------

Öncelikle film harika bir bakış açısı yakalamış. Çoğu zaman ne istediğimiz önemlidir fakat ne istediğimizi bilmek daha önemlidir. Başarı mı? Mutluluk mu?

Bir tarafta Zeka Küpü Will diğer tarafta tecrübeli Terapist Sean. Başlarda rekabet halinde gibi görünseler de tecrübenin galip geldiğini görüyoruz. Kısaca devamında Sean bu zeki fakat etrafına engeller koymuş gencin bütün engellerini kaldırarak hayata, insanlara bakışını ve hayattan okuyarak değil yaşayarak zevk alması gerektiğini öğretiyor.

Hayatı yaşamayı bilmeyen Will, Terapistinin hayatından öğrendiği teorikleri kendi hayatında pratiğe döküyor. Terapistten ziyade bir Öğretmen olan Robin Williams harika bir oyunculuk çıkarmış. Ders niteliğinde. Robin’in parkta Matt Damonla yaptığı konuşma ise mükemmel. O sahneyi durdurup tekrar tekrar izledim. Bütün oyuncular rollerinin hakkını vermiş. Matt Damon’a da ayrı bir parantez açmak gerekiyor. Rolünün üstesinden gelmiş gibi görünüyor.

Filmin sonunu da beğendim. Uzun olmasına rağmen hiç sıkılmadım. İçinde kaliteli esprileri de sıkça duyabilirsiniz. Etkileyici konuşmaların olduğu sahneler çok fazla. İzleyiciye çok şey katan bir film. Kesinlikle herkese tavsiye ediyorum. İyi seyirler..

Filmden bir kısım:

+ Maçı izlemiş olsaydım; şu anda 20 yıl önce barda gördüğüm ama yanına gidip tanışmadığım için pişman olduğum bir kızdan söz ediyor olurdum. Evli olduğumuz 18 yıldan pişman değilim. Hastalandığı zaman 6 yıl işimden uzak kaldığı için de pişman değilim. Sevmek pişmanlık duymamaktır.


The Hangover 2009


Vizyon Tarihi: 10 Temmuz 2009
Yönetmen: Todd Phillips
Senarist: Jon Lucas, Scott Moore
Süre: 100dk
imdb puanı: 7.8

Oyuncu Kadrosu: 
Bradley Cooper(Phil Wenneck), Zach Galifianakis(Alan Garner), Ed Helms(Stu), Justin Bartha(Doug Billings)

Benim Puanım: 8.7


Filmin özeti ve filmle ilgili düşüncem:

“Vegas’ta olan Vegas’ta kalır.”

Hikaye şudur; arkadaşlarının düğününden iki gün önce bekarlığa veda partisi vermek için Las Vegas'a giden dört arkadaş, sarhoş oldukları parti gecesinin sabahında odalarında bir kaplan, tavuklar ve dolapta ağlayan altı aylık bir bebek ile uyanırlar. Ayrıca damat ortada yoktur. Bir gece öncesine dair hiçbir şey hatırlamayan üç arkadaş ip uçlarını takip ederek işlerin nerede kontrolden çıktığını bulmak zorundadırlar. En önemlisi de damadı bularak zamanında Los Angeles'a düğününe yetiştirmeleri gerekmektedir.

----------------------------------------------------

Bu filmi tek kelimeyle özetlemek gerekirse: Korkutucu derecede komik bir komedi filmi. Alan karakteri inanılmaz. İzlerken sayısız yerde kahkahalar attım. Konu mükemmel sürükleyici. Bunun devamı ikinci filmle de geliyor. Umarım üçüncü filmi de olur. Gerçekten çok kaliteli bir komedi. Moral bozukluğuna, terk edilişlere, Sınavdan kalmalara birebir ilaç niyetine izlenebilir. Bu serinin en çok hoşuma giden yanı ise filmin sonunda jenerikle birlikte geçen fotoğraflar.

Senaryosuyla, oyuncularıyla, kurgusuyla olağanüstü bir film. Tekrar tekrar izleyebileceğinize inanabilirsiniz. Komedi seven sevmeyen herkese tavsiye ediyorum. İyi seyirler.. :)


Kasımda Aşk Başkadır 2001


Vizyon Tarihi: 11 Mayıs 2001
Yönetmen: Pat O’Connor
Senarist: Herman Raucher, Paul Yurick(hikaye)
Süre: 119dk
imdb puanı: 6.3

Oyuncu Kadrosu: 
Keanu Reeves(Nelson Moss), Charlize Theron(Sara Deever)

Benim Puanım: 7.8


Filmin özeti ve filmle ilgili düşüncem:

"Bazı insanların birbirlerine aşık olması gerekir. Ama bu; beraber olacakları anlamına gelmez..."

Hikaye şudur ki; Nelson işkolik bir reklamcıdır. Çocukluğunda ezilmiş, sönük bir yaşantısı olması sebebiyle ilerleyen yıllarda bunu hırsıyla örtmüş bir adamdır. Sara ise erkeklerin iyi yönlerini ortaya çıkaran çekici bir karakterdir. Engelleri ortadan kaldırıp asıl Nelsonı ortaya çıkaran hayat dolu bir kadındır. Zenginliği, maddiyatı ve ailesini elinin tersiyle itmiş, anı yaşayan biri. Ehliyet sınavında karşılaşan bu ikilinin bir aylık beklentisiz, baskısız deneme süresi hesaba katmadıkları bir şeyle iyice karışır: Aşk..

----------------------------------------------------

Eğer filmi yeni izleyecekseniz adı bu kadar efsane olmuş başka bir film hatırlamıyorsunuzdur sanırım. Orijinal adı Tatlı Kasım ama bana göre Kasımda Aşk Başkadır tam anlamıyla filmi özetlemiş. Sara’nın her ay evini ve kalbini problemli bir adamla paylaşması farklıydı. Sonunda Nelson’a aşık olması güzeldi. Charlize Theron’un oyunculuğu harikaydı. Uzun saçlıyken daha bir harika olduğunu da söylemeden geçmek istemiyorum. Keanu Reeves rolünün hakkını vermiş.

Filmin sonunda hayır ya burada bitmemeli sitemlerinizi duyar gibiyim. Sonu güzel miydi bilmiyorum. Sadece mutlu sona alışan bizler için böyle bitmemeliydi.

Şunu belirtmek istiyorum. Film 11 yıl önce yapılmış. O nedenle o gözle izlemenizi tavsiye ediyorum. Yoksa bu zamanda böyle şeyler kaldı mı kardeşim havasına gireceksiniz ve filmde beklentinizi karşılamayacak. Romantik dram filmleri sevenler, Charlizeciler ve Keanucular herkese tavsiye ediyorum. İyi seyirler.. :)

Filmde en hoşuma giden sahne:

+ Mutlu Noellerle başlayan sahne..


Yılın Adamı 2006


Vizyon Tarihi: 13 Ekim 2006
Yönetmen: Barry Levinson
Senarist: Barry Levinson
Süre: 115dk
imdb puanı: 6.1

Oyuncu Kadrosu: 
Robin Williams(Tom Dobbs), Laura Linney(Eleanor Green), Christopher Walken(Jack Menken)

Benim Puanım: 6.6


Filmin özeti ve filmle ilgili düşüncem:

“Gerçekle kurgu arasındaki fark; kurgunun inandırıcı olması gerektiğidir.”

Hikaye şudur; Politika ile ilgili bir televizyon şovunun sunucusu olan Komedyen Tom Dobbs  bir anda eğlence için başkanlık seçimlerine aday olmaya karar verir. Gerçekte, asla kazanacağını ummamaktadır. Ama ABD Başkanı seçilir ve asıl film şimdi başlar.

----------------------------------------------------

Hikayenin kısa olmasından anlayacağınız gibi basit bir komedi filmi. Robin Williams varsa kesin iyidir deyip beklentinizi yüksek tutmayın.. Konu Amerikan başkanlığı gbii ilgi çekici olunca filmi izlemeden kafanızda oluşturuyorsunuz kurguyu. Fakat film olay komedisinden çok durum komedisi tadında. Bir hareketlilik yok.

Her şeyden biraz koymak istemişler ama hiçbir şeyi tam yapamamışlar. Sosyal mesaj vermek adına yapılmış bir film. Sıkıcı başladı ve öyle de ilerledi. Sadece politikacıları eleştirmek adına yapılmış diye düşünüyorum. Robin tam bir başkan gibiydi ve çok daha güzel bir film ortaya çıkarılabilirdi. Tek yakındığım yanı sağlam espiriler vardı boşa gitti.

Kısaca güldüğünüz anları unutturan sıkıcılıkta bir komedi olmuş. Robin Williams’a rağmen vasat bir filmdi. İyi seyirler..

“Politikacılar bebek bezlerine benzer, sık sık aynı nedenle değiştirmeniz gerekir.”


Şanslı Biri 2012


Vizyon Tarihi: 20 Nisan 2012
Yönetmen: Scott Hicks
Senarist: Will Fetters, Nicholas Sparks(Hikaye)
Süre: 101dk
imdb puanı: 6.2

Oyuncu Kadrosu: 
Zac Efron(Logan), Taylor Schilling(Beth)

Benim Puanım: 6.5


Filmin özeti ve filmle ilgili düşüncem:

"Herkesin kendi kaderi vardır ama herkes onu takip etmeyi seçmez. Ben takip ettiğim için şanslıyım."

Hikaye şudur; Irakta 3 yıldır asker olan Amerikalı Çavuş Logan bir baskında pusuya düşürülür ve ertesi sabah baskın yerinde bir fotoğraf bulur. Hiç tanımadığı bu fotoğraf onun şansının dönmesini sağlar ve üç kez ölümden kurtulur. Sahibini arar ama bulamaz ve kendine bir söz verir. Eve dönünce fotoğraftaki şans meleğinin kim olduğunu bulup ona teşekkür edecektir.

----------------------------------------------------

Romantik bir film için ilginç bir konu, romantiklikte zaten belli kısımlarda var. Güzel başladı, konusu ilgi çekiciydi. İyi devam etti ama sonuna doğru sıkılmaya başladığımı farkettim. Filmi de heyecan içerisinde seyredemedim. Açık ve net söylüyorum sonunu beğenmedim. Böyle filmlerde film boyunca kafanızda olay örgüsünü kendiniz oluşturursunuz ve filmin sizi ters köşe yapmasını beklersiniz. Yani sonunu tahmin edememeniz ya da hoşunuza giden bir son olması gerekiyor. Daha etkileyici bir sonu kafam da yaratmıştım ve benim sonumla kıyaslanamaz bile. Beth Clayton karakterini beğendim fakat işin içine dram girince Logan olmamış, çok donuk kaldı. Bir gençlik filminde asi çocuk rolü daha uygun olabilirdi ama buraya gitmemiş.

Kısaca güzel manzara ve güzel konu, daha güzel işlenebilirdi. Dramatik romantizm ve Zac Efron sevenler için tavsiye edebilirim. İyi Seyirler..

3 Eylül 2012 Pazartesi

Baglanmak Yok 2011


Vizyon Tarihi: 18 Mart 2011
Yönetmen: Ivan Reitman
Senarist: Elizabeth Meriwether, Michael Samonek(Hikaye)
Süre: 108dk
imdb puanı: 7.1

Oyuncu Kadrosu: 
Natalie Portman(Emma Kurtzman), Asthon Kutcher(Adam Franklin)

Benim Puanım: 8.0


Filmle ilgili düşüncem:

Yıllar önce çıkma teklifini reddettiği Adam Franklin'le şans eseri karşılaşan Emma Kurtzman için bu olay unutamayacağı yeni bir aşkın fitilini ateşler. İlişkilere karşı soğuk bir tavrı bulunan Emma ve aşka tövbe eden Adam'ın yıllar sonra meydana gelen bu tesadüfî karşılaşmaları, çocukluk dönemlerinde yaşanan deneyimin tam tersidir.

İkili, böylece ilginç bir birlikteliğe, çıkar üzerine kurulu karmaşık bir ilişkiye başlarlar. Hiç bir bağın olmadığı, dertsiz tasasız, sadece cinselliğe dayalı bu yalansız ve dolansız ilişkide ne kıskançlığa ne de duygusallığa yer vardır. Koşulsuz ve beklentisiz bir ilişkiden ibarettir yaşananlar.

Fakat bu durum, Adam'ın duygularıyla ön plana çıkmasıyla farklı bir yola girer. Sözünü bile etmedikleri "aşk" yavaş yavaş ilişkilerine karışmaya ve ikiliyi hep kaçtıkları o sona doğru sürüklemeye başlar.

----------------------------------------------------

Evet, bence de hafiften bir arkadaştan öte havası var filmde. Yani bu iki film sonunda bu çıkarımı yapabiliriz; karşı cinsler arasında fiziksel başlayan durumlar sonunda büyük ihtimalle aşka dönüşüyor.

Bu çıkarımı da yaptıktan sonra filme dönmek gerekirse keyifle izleyebileceğiniz bir romantik komedi. Natalie Portman’a başlarda ısınamadım fakat film sonundaki düşüncem ise gerçekten çok doğal bir oyunculuk çıkartmış. Çok beğendim. Açıkçası bütün oyuncular doğaldı. Ashton Kutcher bana biraz film boyunca poz verir havada geldi. Yani benim karizmam yeter ağzımı bile açmam havasını hissettim. Bilmiyorum belki de çamur atmak istedim.

Emma’nın araba kullanırken yediği kurabiyeler ve ağzı dolu keep bleeding şarkısına eşlik etmesine bayıldım. Birbirlerinin uyumunu beğendim. Romantik komedi sevenler için önerebilirim. İyi seyirler.


Zindan Adası 2010


Vizyon Tarihi: 12 Mart 2010
Yönetmen: Martin Scorsese
Senarist: Laeta Kalogridis, Dennis Lehane(Hikaye)
Süre: 138dk
imdb puanı: 8.0

Oyuncu Kadrosu: 
Leonardo DiCaprio(Teddy Daniels), Mark Ruffalo(Chuck Aule), Ben Kingsley(Dr. Cawley),

Benim Puanım: 8.8


Filmle ilgili düşüncem:

Martin Scorsese’in yönettiği “Shutter Island-Zindan Adası”nda, Massachussets sahili açıklarındaki bir adada suç işlemiş akıl hastalarının tedavi edildiği cezaevini andıran hastanedeki bir katilin esrarengiz şekilde kayboluşunu soruşturmakla görevlendirilen Teddy Daniels (Leonardo DiCaprio) ve Chuck Aule (Mark Ruffalo) adlı iki polisin baş döndüren hikayesi konu ediliyor.

----------------------------------------------------

Öncelikle söyleyeyim Akıl Oyunlarını çokça anımsatan bir film ama bir Akıl Oyunları değil. Belki de şu yüzdendir: Akıl oyunlarında anlatılmak istenileni film içinde anlıyorsunuz fakat burada film bitiyor ve bir 5 dakika düşünüyorsunuz. Bu filmi anlamak cidden zor her sey öylesine söylediği bir cümlede gizli aslında. Kesinlikle çok dikkatli izlenmeli sonlara dogru her cümleye dikkat edin. Çok güzel bir film.

Psikolojik gerilim üzerinizde baskı yaratıyor. Filmde bir gizli gerçek var ve herkes bu gizli gerçeği bir amaç için saklıyor. Filmin sonuna kadar ne olduğunu anlamıyorsunuz ve kendinizden de şüphe etmeye başlıyorsunuz kafanız karışıyor. Film son 1 saate kadar normal seyrediyor ama son saatte puanları almayı başarıyor. İkinci kez izleyince taşlar yerine oturuyor. Yönetmen ve oyunculuk harika. Kingsley de yine rolünün adamı olmuş. finaliyle sizi doyuran güzel bir yapıt olmasına karşın;

Scorsese’in çoğu filminde var ve bana göre bu bir kusur; final zirvede bitmiyor, acabalar ile bitiyor bu da bence filmin bir başyapıt olmasını engelliyor. Akıl oyunları bir başyapıttı çünkü bir kabullenmişlik vardı.

Filmi izlerken size tavsiyem sürekli akıl yürütün ve takip etmeyin. En az 10 kez fikir değiştireceğinizden eminim. Ters köşe oldukça yorulursunuz. Yanınıza bir kahve almayı unutmayın, iyi seyirler..

Arkadaştan Öte 2011


Vizyon Tarihi: 23 Eylül 2011
Yönetmen: Will Gluck
Senarist: Keith Merryman, David A. Newman
Süre: 109dk
imdb puanı: 6.6

Oyuncu Kadrosu: 
Mila Kunis(Jamie), Justin Timberlake(Dylan Harper), Woody Harrelson(Tommy)

Benim Puanım: 8.5


Filmle ilgili düşüncem:

Jamie ve Dlayn’ın ilişkileri ilk etapta arkadaşça başlar,birlikte vakit geçirmekten oldukça keyif alırlar,sık sık bir araya geldikleri için aralarındaki etkileşime karşı koyamazlar ama bir yandan da sevgili olup arkadaşlıklarına son vermek istemezler.Çünkü her ikisi de daha önceki ilişkilerinde terk edilen taraf olmuştur ve bilirler ki eski sevgililer arkadaş olarak kalamaz.Bu yüzden bir anlaşma yaparlar,birlikte olacaklardır ama her ikisi de kendi hayatına devam edecektir.Hesaba katmadıkları şey ise zamanla birbirlerinden hoşlanacak olmalarıdır.

----------------------------------------------------

Öncelikle bu filmi izleyecekseniz zaten olağanüstü bir senaryo ve de sınırları zorlayacak bir oyunculuk beklemiyorsunuzdur. Bu filmde her şey tadında. Konu uç bir konu değil fakat konusu itibariyle herkesi kendine çekiyor keyifli ve eğlenceli. Romantizmde, erotizmde, hüzün de, komedi de tam tadındaydı. Fazla erotik değil ancak böyle sahneleri var ve buna karşıysanız izlemenizi tavsiye etmem. Bir nevi gizli kalmış ya da bastırılmış kişisel iç dünyayı aktarıyor. Bir gençlik filmi değil. Ama oturup ta babanızla da izlemeyin.

Filmin başında Mila Kunis’in sevgilisini oynayan çocuğu görünce o güzel sözü(kızlar Hintliler gibidir öküze taparlar) tekrarladım. Espriler çok kaliteli, Los Angeles ve New Yorklular arasındaki olaylara bakış açısı çok güzel. Woody harrelson ise yine bir gay rolüyle karşımızda.

Sonu da güzeldi Justin ve Mila uyumlu, sırıtmıyor. Justin her geçen gün oyunculuğunu güzelleştiriyor. Mila ise tek kelimeyle harika. Enerjisini ve güzelliğini filme inanılmaz yaymış. Artık böyle filmler bulmak çok zor kaçırmadan izleyin derim. Film boyunca yüzünüz de bir tebessüm oluyor. Ben filmleri orijinal dilinde izlemeyi seven biri olarak Türkçe dublajını bulabildim ve gayette güzeldi. İyi seyirler. Arkadaşınız ya da ailenizle izlemeyin :)

En etkilendiğim sahne:

+ Dylan, babasıyla havaalanında boxerla yemek yemesi.

2 Eylül 2012 Pazar

Zamana Karşı 2011


Vizyon Tarihi: 28 Ekim 2011
Yönetmen: Andrew Niccol
Senarist: Andrew Niccol
Süre: 115dk
imdb puanı: 6.6

Oyuncu Kadrosu: 
Amanda Seyfried(Sylvia Weis), Justin Timberlake(Will Salas), Cillian Murphy(Zaman Muhafızı Raymond), Olivia Wilde(Rachel Salas)

Benim Puanım: 8.3


Filmle ilgili düşüncem:


“Birkaç kişinin ölümsüz olabilmesi için pek çok insan ölmek zorunda.”

“İnsanların ölmelerini sağlamak için hayat sürekli pahalanıyor.”

İnsanların yaşlanmayı durdurduğu yakın bir gelecekte geçecek olan filmde insanlar 25 yaşından sonra artık daha fazla yaşlanmayacağını ve ölümsüzlüğün sırrına erişildikten sonra yaşananları anlatan bir yapım " parası olanın sonsuza kadar yaşayabileceği bir dünyanın”. Filmde, zamanın altın değerinde olduğu bu yeni dünyada insanlar, ölümsüzlüğün peşinde koşarak hayatta kalma mücadelesine girerler. Bu nedenle, nüfus artışının son haddeye varmasıyla, yeni düzenlemelere girişen insanoğlunun hikâyesi filmde anlatılıyor.

----------------------------------------------------

Konusu ilginç, kurgu mükemmel. Başlarken bir beklenti içine girmiyorsunuz sonra senaryo merak uyandırıyor. Sürükleyicilikte eklenince kendinizi filmin akışına bırakmaktan başka çareniz kalmıyor. Kapitalist rejimin pisliğini farklı bir açıdan göz önüne seren, zenginlerin yine kuralları koyduğu fakirlerin de sadece bir piyon olduğu ve kurallara uygun oynatıldığı bir film. Film olması içinde birilerinin bu düzene bir dur demesi yani kahraman olması gerekiyor. O da Will Salas.

Yeryüzü üzerindeki eşit olmayan gelir dağılımını para yerine zamanı kullanarak yansıtmak mükemmel bir düşünce. Paraya çok önem veriyoruz fakat bedava olan zamana pek önem vermiyoruz. Her şeyin aslında para olmadığını kanıtlar nitelikte bir film. Günü gününe rekabet halinde yaşamanın ve zamanın önemi vurgulanıyor.

Oyunculuklar da güzel. Justin gerçekten oyuncu olmuş artık bunu söyleyebilirim. Amanda’yı da beğendim. Biraz insanın iç görüsüne hitap eden bir film. Çoğu kişi düşünmüştür para olmasa nasıl bir dünya olurdu ya da ölümsüz olsak. O zaman bunu kaçırmayın.

Kısacası mutlaka izlenmesi gereken bir film. Yorumlara sadece film hakkında bilgi almak için bakmanız yeterlidir. İyi seyirler..


En etkilendiğim sahne:

+ Anne oğlun karşılıklı koşmasını saymazsak, Will’in zenginlerin bölgesinde alışkanlığından dolayı hızlı hareket etmesi..

Aşk Geliyorum Demez 2009


Vizyon Tarihi: 6 Kasım 2009
Yönetmen: Murat Şeker
Senarist: Murat Şeker, Selami Genli
Süre: 95dk
imdb puanı: 5.5

Oyuncu Kadrosu: 
Tolgahan Sayışman(Ali), Bergüzar Korel(Gözde)

Benim Puanım: 6.5


Filmle ilgili düşüncem:

“Aşk Geliyorum Demez” filmi, Mahmutpaşa’da bir han esnafının hikayesini anlatır. Tolgahan Sayışman (Ali) handaki esnaflardan birinin oğludur. Ali, oldukça yakışıklı ve çapkın bir delikanlıdır. Bergüzar Korel (Gözde) ise esnafın çalıştığı hanı satın alan zengin müteahhidin, yardımsever, doğaya ve hayvanlara düşkün kızıdır. Müteahhit, esnafın çalıştığı hanı satın alır ve orayı yıkıp alışveriş merkezi yapmaya karar verir. Han esnafının bir an önce hanı boşaltmasını isteyince esnaf birleşerek bir plan yapar ve Ali’den Gözde’yi etkileyerek hanı kurtarmasını ister. Bir yardım gecesinde tanışan Ali ve Gözde birbirlerinden çok etkilenirler. Esnafında yardımıyla yapılan planlarla komik ve romantik bir hikaye başlar.

----------------------------------------------------

Filmi az önce ikinci kez televizyonda izledim. Yeşilçam tadı verilmeye çalışılmış bir film ama vasat. Konu hoş, güzel tipik bir aşk filmi konusu ancak iş senaryoyla bitmiyor. Bir an önce sonuca gidilme çabası içine girilmiş ve film boyunca hiçbir duyguyu tam anlamıyla hissedemiyorsunuz. Bu filmin sonunda cenazeden çıkan esnafın beş dakika içerisinde sevinçten göbek atması derecesine gidecek kadar hızlı ve alakasız değişimle resmen göz önüne seriliyor.

Bir emek var ortada para kazanılmak adına yapılmış havası yok ama olmamış. Ben beğenmedim. Romantik Komedi filmleri tutkunlarına ve de kafasını dağıtmak için film arayanlara önerebilirim.