Vizyon Tarihi: 5 Ekim 2012
Yönetmen: Olivier Megaton
Senarist: Luc Besson, Robert Mark Kamen
Süre: 92dk
imdb puanı: 6.4
Oyuncu Kadrosu:
Liam Neeson (Bryan Mills), Maggie Grace (Kim), Famke Janssen
(Lenore)
Benim Puanım: 5.5
Filmin özeti ve filmle ilgili düşüncem:
İlk filmde Liam Neeson'ın kızını
kaçıran ve yine Neeson tarafından öldürülen çete elemanlarından birinin babası,
bu sefer intikam için iş ve tatil için İstanbul’a gelen Neeson'ı ve karısını
kaçırıyor. Emekli CIA ajanı Bryan Mills de bu sefer kızının yardımıyla bunu
yapanları tek tek avlayacak...
----------------------------------------------------
Kusura bakmayın yazıyı biraz
uzatacağım. Filmi izlemeden birkaç yorum okudum tabiyki hepsi bizi Arap ülkesi
gibi göstermişler eleştirileri. Açtım ve izlemeye başladım. Öncelikle
söyleyeyim film İstanbul filmi değil, Eminönü filmi.
Başta eleştirilere katılmadım. Çünkü
olmayan bir şeyi göstermemişler Asya ve Avrupa’yı ayıran boğazımız nasıl
gerçekse kültürümüzdeki Çarşaflı kadınlar, Eminönü, Mahmutpaşa gibi yerlerde
bir o kadar gerçek.
Sonra izledikçe keyifte almaya
başladım. Çünkü gerçekte olmadığı kadar çok Türk bayrakları vardı arka planda.
Amerikan bayrağına alışkın olan bir toplum için şaşırtıcı ve güzeldi :)
Türk filmlerinde dahi olmayan
ezan sesine de yer vermişler. Amerikan filmlerinin beynimize nasıl işlediğinin bir
göstergesi bence bu film kendi kültürümüze ne kadar yabancı olduğumuzu
görüyoruz.
Fonda çalan Belkıs Özener’den “Ben
olayım sevgilim” şarkısı dahi her şey Türkiye’yi anlatıyordu. Bryan ile kızının
vapur sahnesi, Asya ve Avrupa’yı anlatması sırasında göğsüm kabardı ve
gerçekten bazı doğal değerleri unuttuğumuzu farkettim.
Fakat gelelim insanların
kafasında kod oluşturmaya.
1. İkinci bombayı patlattığı
sahne hoşuma gitmedi. Normalde orada bir kadının olmaması gerekiyorken
başörtülü bir kadının olması ve yere düşmesi bana fazlasıyla bilinçli yapılmış
hissi uyandırdı.
2. Megan ve Toyota marka taksiler
varken normal hayatta dahi görmemiz nadir olan Eski Mercedes taksiyi kaçırması
da geri kalmışlığı vurgulamak içindi sanırım.
3. Murat 124 ü polis arabası olarak
kullanmaları ise bana göre son nokta olmuş. Resmen içler acısı bir durum, daha
kötüsü olamazdı. O kadar emin söylüyorum ki Türkiye’de bu marka bir polis
arabası daha bulamazlar.
4. Her sahnede külüstür arabalar
ve çarşaflı kadınlar var. Tarafsız bir gözle izliyorum ama yeter be kardeşim! Türkiye
hakkında hiçbir bilgisi olmayan biri şu filmi izleyince ülkeye gelmekten
vazgeçer. Benim ülkem bu değil dedim. Ayrıca hiçbir büyükelçilikte bu kadar
fazla asker olacağını düşünmüyorum.
BİR DE ŞU GÖZLE BAKIN:
Sadece şunu düşünün Mercedesi
değil de arkasındaki Megan taksiyi alsaydı. Polisler hiç kullanmadıkları Muratla
değil de; hep kullandıkları Fiat dobloları hatta İstanbul polislerinde epey fazla
olan Nissan jukeleri ile takip etselerdi, Çarşaflı kadınların yanına bir iki de
gerçekte olan açık bayanlardan koysalardı..
Beyninizde geri kalmışlık görüntüsü
oluşabilir miydi?
Oyunculuklardan ve filmin
sonundan bahsetmiyorum. Fonda çalan eğlenceli müzikle, daima gülen insanların
bulunduğu Los Angeles’ta kumsalda dondurma yiyerek bitiyor.
Film bitince aklıma bir soru
takıldı Acaba bu ezan sesi ve Türk bayraklarını sürekli arka planda
göstermelerinin ve ön planda da geri kalmışlığın sergilenmesi Türkiye işte
böyle bir yeri insanların kafasına oturtmak için mi? Cevabı size bırakıyorum.
Bunların hepsini
bir kenara bıraksam dahi filmin tutarsızlığı, 92 dakika da beni çeken sadece 10
dakikalık bir kovalamaca sahnesinin olması, Avrupa yakasında otelden atılan bir
el bombasının Anadolu yakasından duyulmasının imkansızlığı. ABD
büyükelçiliğinin ben dekorun bir parçasıyım diye bağırması benim gözümde filmin
vasatın altında olmasını sağladı. İzlemeyin demiyorum izleyin ve herkese
izlettirin ki ülkemizin yabancı eller tarafından yanlış tanıtılmasına engel
olun. İyi seyirler..
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder